2 Haziran 2013 Pazar

CANAN TAN'IN "İZ" KİTABINDAKİ AKYAKA ÇOK GÜZEL BETİMLENMİŞ...

*Geride bıraktığımız Sakar Dağı'ndan aşağı doğru dar bir yol üzerinde ilerleyerek Akyaka'ya giriyoruz. Marmaris'e gelişlerimizde Gökova Körfezi'nin her karışında ağacın, yeşilim, çiçeğin coşkusuyla görmeye alışık olduğumuz doğa şöleni, burada da hükmünü sürdürüyor ama, kır çiçeği misali yeşillikler arasında saçılmış farklı mimarideki bembeyaz evleri sayesinde bambaşka bir çehreye bürünmüş olarak...




*Tek katlı, iki katlı, büyük, küçük ev, otel ya da resmi daire olsunlar hepsi de tek elden çıkmışcasına benzer özellikler taşıyan Akyaka evleri, ne Bodrum evlerine benziyor, ne de Marmaris'tekilere. Çıplak birer beyaz yapı olsalar, bu büyüyü yakalayamayacakları kesin. Onları farklı kılan, kapı, pencere, panjur ve balkonlardaki ahşap yoğunluğu ve beyazı, açıklı koyulu kahverengi tonlarıyla yarattığı eşsiz uyum. 



* "Evlerinizi beğendim" diyorum aklımdan geçenlerin üstünü örtmek ister gibi. "Farklı bir mimari tarzı var."
   "Nail Çkaırhan'ın eseri hepsi," diyor. "Hepsi onun elinden çıkmış değil tabi." diye ekliyor. "Ama Akyaka mimarisinin temelini atan kişidir kendisi. Ağahan Mimarlık Ödülü'nü kazandırmıştır ilçemize. Daha önce adını duymuş muydunuz?"
    Nail Çakırhan... Şöyle bir yokluyorum kendim. Yabancı gelmiyor isim, ama çıkaramıyorum bir türlü. 
   "Mimar mı?" diyorum, cehaletimi açığa vurmanın mahcubiyetiyle. 
   "Değil," diyerek gülüyor Mithat Bey. "İlginç olan da bu ya... Mimar olmadan dünyaca ünlü bir mimarlık ödülünü kazanması. Edebiyatla ilgilenen, dergi çıkaran, gazetecilik yapan, Nazım Hikmet'le beraber 1+1 adlı şiir kitabına imza atan, gerçek bir Türk aydını. 1970'te ünlü bir arkeolog olan eşi Profesör Halet Çambel'le beraber Akyaka'ya yerleşiyorlar. Geleneksel mimarinin özellikleriyle günümüz koşullarını buluşturan, çevreyle, doğayla bütünleşen küçük bir ev çıkarıyor ortaya. Hayran kalıyor görenler. Talepler peşpeşe geliyor. Yakın dostları, arkadaşları, ardından da turizmciler... Pıtrak gibi çoğalıyor Akyaka evleri ve 1983'te aklının ucundan bile geçmeyen, dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden birini kucaklıyor Nail Çakırhan. Mimarlık eğitimi almamış, ancak kendi şartlarıyla kendini yetiştirmiş birinin bu ödüle layık görülmesi, akademik çevreleri ayağa kaldırıyor. Mimarlıkta alaylı- mektepli, geleneksel-çağdaş tartışmaları hala sürmekte. Ama bizim gönlümüzdeki en büyük mimar Nail Çakırhan'dır, gerisi boş laf! Vaktiniz olursa, Nail Çakırhan'ın müzeye dönüştürülen evini görmenizi öneririm." 



*"Akyaka'ya gelip de Azmak'ı, Kadın Azmağı'nı görmeden gitmek olmaz."
"Azmak dediğiniz şu karşıdaki, kenarı sazlıklı dere değil mi?" diyerek uzaktan uzağa gördüğüm suyu işaret ediyorum. 
Ağır bir hakarete uğramış gibi, "Akyaka'yı Akyaka yapan Azmak'tır!" diyor Mithat Bey. "Evet, halk dilinde azmak çay, akarsu anlamına gelir ama basite alınacak sıradan bir dere değildir bizim azmağımız."
İki yanında sazlıkların yükseldiği rüya gibi bir su yolu Azmak. Arabadan inip, ahşap zemini kazıklarla suyun dibine oturtulmuş, üzeri hasırla örtülü, büyük bir çardak görünümündeki restorana doğru yürüyoruz. Buradan bakınca, kartpostal gibi görünüyor Akyaka. Azmak kıyısı boyunca manzaraya çeşni katan dev okaliptüslerin, palmiyelerin yanı sıra bodur ağaççıklar ve sazlıklar... Geride Sakar Dağı'nın yamacına yaslanmış yeşilliklerin üzerinde papatya gibi duran  bembeyaz Akyaka evleri...