15 Temmuz 2013 Pazartesi

 Karya'dan Çakırhan'a, AKYAKA

   (Selami Kalay'ın Kaleminden...)
   (5 Temmuz 2013 Yeniasır Gazetesi)
    
Muğla'nın Ula ilçesine bağlı Akyaka Beldesi, bana göre mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Muğla'ya 25 Km. uzaklıktaki ünlü Sakar geçidine geldiğinizde göreceğiniz manzara karşısında adeta büyüleneceksiniz. Bir yanda her mevsimde başka bir güzelliği sunan Gökova Ovası, öbür yanda mavi yolculuğun değişmez adresi Gökova Körfezi. Yemyeşil çam ormanlarının denizle buluştuğu lacivert koyları ve ovada uzanan ''Okaliptüs Ağaçlı Yolu'' kuşbakışı seyretmenin keyfine varacaksınız. Geçidi iner inmez sağa ayrılan Akyaka tabelasını göreceksiniz.
Akyaka beldesi, yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişi olan antik ''İdyma'' kentine ev sahipliği yapıyor ve antik çağlarda Karya adıyla anılan bölge içerisinde yer alıyor. Bölge, tarih boyunca doğal kaynakları, iklimi, coğrafyası ve elverişli yaşam koşullarıyla, Karyalıların ardından pek çok medeniyetin egemenliği altında kalmış. (Dorlar, Lidyalılar, Persler, Roma, Rhodos, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı). Belde, Osmanlı tahrir (sayım) defterlerinde ''Akabad ve Akova'' olarak isimlendirilirken zaman içinde Akyaka adını almış. Yakın yıllara kadar gözlerden uzak küçük bir balıkçı köyü iken 1970'li yıllardan başlayarak hızla gelişen bir turizm beldesi haline gelmiş ve 1988 yılında ''Özel Çevre Koruma Bölgesi'' ilan edilmiş. Bugün Akyaka'da, turistik belgeli tesisler 2500 yatak kapasitesine ulaşmış. Deniz kenarındaki Orman içi çadır kamp alanı, hem manzarası hem de sürekli esintisiyle kampçılara çok uygun bir ortam oluşturuyor. Kumlu plajı ''Mavi Bayraklı'' ve artık Akyaka bir Cittaslow Kenti.

''MİMARİNİN ŞAİRİ''
Mimarlar Nail Çakırhan'ı böyle anıyorlar. Akyaka denildiğinde ahşap ağırlıklı evler akla geliyor. Ula doğumlu Usta Nail Çakırhan, Ula'nın geleneksel evlerini günümüzün modern mimarisi ile birleştirerek Akyaka'ya özgü bir mimari doku oluşturmuş. Evler, zarif ahşap işçiliğe, bol çiçekli ve ağaçlı bahçelere ve mutlaka Muğla bacalarına sahip. Mimarlık eğitimi almamasına rağmen, geleneksel mimarinin Akyaka'daki ilk örneğini yaptığı kendi evi için 1983 yılında ''Ağa Han Mimarlık Ödülü''nü kazanmış. Yöre insanının yaşantısının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yaptığı evleri bölgenin doğal kaynaklarını kullanarak geliştirmiş. Çakırhan, kendi evinden başka yerel ustalarla birlikte, bir çok ev ve otel yaparak Akyaka'nın mimari ruhunu ortaya çıkarmış. 1986 yılından bu yana aynı tarzda yapılaşma sürerken, Özelleştirme Yüksek Kurulu Akyaka Beldesinin Nazım ve İmar Planı değişikliğini onaylayarak yedi kat görünümünde bina yapımına izin verilir hale getirmiş. İlçe halkı ''Betonlaşmaya Hayır'' yürüyüşünün ardından Belediye öncülüğünde yargı yoluna başvurmuşlar.

DOĞAL GÜZELLİKLER
Akyaka'nın hemen yanı başında ağaçlar ve sazlıklar arasından Gökova Körfezi'ne akan Kadın Azmağı doğal bir akvaryum gibi. Buraya yürüyerek veya teknelerle ulaşmak mümkün. Azmağın serinliği, su altı bitki örtüsü, elinizle tutuverecekmiş hissine kapılacağınız balıkları, kaplumbağaları, üzerinde süzülen ördekleri ve koruma altındaki Su Samurları doğal yaşam ortamını oluşturuyorlar. Ovanın batı kısmı 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak koruma altına alınmış.
Günü birlik teknelerle Gökova'nın muhteşem koylarında yüzmenin tadına varacaksınız. Sabah 10.00'da hareket eden tekneler akşam 18.00'de Akyaka'ya dönüyorlar ve yemek dahil kişi başı 30 TL. ücret ödeniyor. Kandilli, İncekum, Sedir Adası, Lacivert Koy ve Tavşan Adası (Gelibolu Adası)su altı mağaralarında molalar vererek keyifli bir gün geçirmenizi sağlıyorlar.

SEDİR ADASI
Günü birlik teknelerin ve Mavi Yolculuk yapanların mutlaka uğradıkları Sedir Adasında, Kleopatra plajında denize girmenin bazı koşulları var. Adanın kendine özgü kumlarından oluşan plajda terlikle dolaşmak, havlu sermek ve kum almak yasaklanmış hatta denizden çıkışta duş alma zorunluluğu var. Plajda sigara da içilmiyor çünkü kumlar ateşte yanıp bozuluyormuş. Eski adı Kedria olan adaya ilk olarak Dorlar yerleşmiş. Adanın o dönemlerdeki zenginliğini görmek isteyenler için kalıntılar arasında tahtadan yollar yapılmış. Giriş ücreti 10 TL, müze kart geçiyor. Basamakları halen sağlam duran 3500 kişilik tiyatro, Apollon tapınağı, su sarnıç kuyuları, agorası ve büyük kilisesi görülmeye değer.

''DELİ MEHMET'' RÜZGARI

Ege bölgesinin bazı kesimlerinde de duymuştum bu ismi ama yaşamamıştım daha önce. Orman kampındaki çadırımda gece boyu fırtına ile boğuştum denilebilir. Kuzeyden esen rüzgarı hesabı katmadığım için yerim çok korunaklı değildi. Meğerse Marmara bölgesinde oluşan yağış vb. hava değişimleri bu mevsimde Ege'de böyle kuvvetli rüzgara sebep olurmuş. Akyaka yerlilerinin dediğine göre, 3 gün süren Deli Mehmet rüzgarı devam ederse 7 günde bitermiş.
Sahilde teknelerde 5 TL'ye balık ekmek(Mezgit) yerken körfezdeki balıklar hakkında Balıkçı Tufan Deniz Yaşar kısa bilgiler verdi;
''Esas balıkçılığı babam Avni Yaşar yapıyor halen, kırk yıllık balıkçı. Körfezde Lagos, levrek, kefal en çok da mercan ve çipura çıkıyor. Ama eskisi kadar değil, nedense son 7-8 yıldır balık birden kayboldu. Bir ara trol dediğimiz gırgır balıkçılığı oldu o da yavruları falan bitirdi,ondan olmuştur. Biz ''Paragedi'' dediğimiz yöntemle balığa çıkıyoruz. Sepette bin adet iğne oluyor ve 50 metre derine gidiyor.Ayrıca ağla ve canlı balıkla da avcılık yapıyoruz.''

8 Temmuz 2013 Pazartesi

"Roma'yı gör de öl, Gökova'yı gör de yaşa"

Yaşamının önemli kısmını Ege kıyılarında geçirip, yine bu kıyılarla ilgili pek çok eser veren Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı “Roma’yı gör de öl, Gökova’yı gör de yaşa” der. Gökova Körfezi’ni ve onun merkezi sayılan Akyaka’nın güzelliğini anlatmak için bundan başka söze gerek yok aslında. 



Muğla’dan turizmin gözde yerleşimlerine doğru devam eden yolda, muhteşem bir manzara çıkar karşınıza. Sakar Dağı’ndan kıvrıla kıvrıla kıyıya inerken Gökova Körfezi tüm ihtişamı ve çekiciliğiyle eşlik eder tatilcilere. Genellikle Marmaris, Bodrum ve Fethiye gibi ünü sınırlarımızı aşan merkezlere giden yolcular, Gökova’ya sadece bakıp geçerler. Bu nedenle de uzun yıllar saklı kalan Gökova Körfezi ve Akyaka, her anlamda kendini korumayı başarmış. 
Denize akan dağlar nedeniyle kıyılarında düz alan bulunmaması bölgeyi talandan bir ölçüde korumuş. Ama buraları asıl koruyan sanırım Nail Çakırhan’ın mimari başarısı olmuş. Mimari eğitimi olmayan ancak projesini çizip kendi için buralı ustalara yaptırdığı Ula Evi, 1983 yılında Uluslararası Ağahan Mimarlık Ödülü’nü kazanmış. İslam ülkelerinin mimari eserlerine her yıl verilen, son derece prestijli bu ödül sayesinde bölgenin mimarisine dikkat çekerek, korunması için çalışmalara başlanmış. 1988 yılında “Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş. Böylece 80’li yılların ikinci yarısında başlayıp 90’lı yıllarda ivme kazanan kıyı talanlarında da kurtulmayı başarmış.
Her ne kadar mimar olmasa da, 1992 yılında, “Mimarlığa Katkı Ödülü” İstanbul Mimarlar Odası tarafından Nail Çakırhan’a verilmiş. Kendi evinden başka, yerel ustalarla birlikte, birçok ev ve otel projesini hayata geçirerek bugünkü Akyaka’nın mimari ruhunun ortaya çıkmasını sağlamış. Bugün Akyaka evlerinin “Çakırhan Mimarisi” ile tanınmasının nedeni de, kendini Gökova’ya adayan ve onu kem ellerden koruyan Nail Çakırhan’a bir gönül borcu olsa gerek.



Sakar Geçidi'nden Akyaka görünüşü...